24 Nisan 2020 Cuma

Philosophy 101


Ne zaman, nasıl oldu da Felsefe'den keyif almaya başladım gerçekten hatırlamıyorum. Ama, lisede hiç ders çalışmadan Felsefe sınavından 100 alınca, Ercan hoca yanına çağırıp, biraz felsefe sohbeti yaptı benimle. Adamın anlattığı şeylerden katiyen hiç bir şey anlamıyorum ama o inatla, ''yok sen Felsefe'den keyif almasan bu sınavdan 100 alamazdın'' diyor. Kopya çekmedim, sınava da çalışmamıştım hiç, derste duyduklarım yetmişti... Sonra tribe girdim kendi kendime, ''ben felsefe seviyom la, siz ne anlarsınız köylüler'' diye geziyordum okulda... 

Üniversitede de Felsefe dersimiz vardı.. Philosophy 101!...
Recep Duran Hoca ilk derste, ''matematik nerededir? / bir(1) nereye bakar? / mavi ne renktir?'' gibi sorular sorup, beynimi yaktı... Anlamaya çalışıyorum, hocaya soru soruyorum, aldığım cevap iyice aptallaştırıyor... Mümkün değil anlayamıyorum...

Sonra Sokrates'i öğrendim... Öğrendim dediğim, işte bugün bildiğimiz Felsefenin kurucusu sayıldığını falan öğrendim. Müthiş bir bilgelik... Tarihin en bilge adamının 'bildiğim tek şey hiç bir şey bilmediğim' diye ekstradan beyin yakması'na hayran kaldım üç kuruşluk aklımla... Ki, bu bilge adam, insanlara sorular sorup, onları rahatsız ettiği için kendini 'insanları rahatsız eden bir at sineği'ne benzetiyor... 


Sonra, Aristo'lar, Marx'lar, Hegel'ler, Chomsky'ler, Krishnamurti'ler falan derken hakikaten iyiden iyiye keyif almaya başladım Felsefeden. Ama sohbetinden keyif alıyorum tabi sadece, ders kısmı müthiş zor geliyor. 
Final sınavından önceki derste, Recep hoca 'sınavda sözlük serbest' dedi... Olağanüstü bir çaba harcayıp, kopya hazırladım! Redhouse sözlüğüm vardı. Word'de Sözlüğün yazı karakterini buldum, sözlük formatında kopyayı hazırlayıp, sözlüğün 256. sayfasına yapıştırdım. Sınav başladı, hoca sıraların arasında geziyor. Ara sıra da bazı sözlükleri alıp inceliyor. Bana da geldi, 'sözlüğüne bakayım' dedi. Verdim, baş parmakla sayfaları kaydırma hareketini yaptı, 30-35 saniye sonra geri verdi sözlüğü.. 'Güzelmiş sözlüğün' dedi.. 'Sağ olun hocam' dedim, bir şeyler yazmak için sınav kağıdını çektim tekrar önüme.. Recep Hoca halen yanımda duruyor ama.. Kalemimi tuttu 'devamı Redhouse Sözlük, 256.sayfada yaz, ben anlarım' dedi... (buraya bi Thug Life görseli hayal edin kafanızda.. Özensiz giyimli, kısık sesli, 50'li yaşlarında bir hoca'nın yüzüne güneş gözlüğü, kafaya da rap'çi şapkası iniyor, fonda da o malum müzik) Eh, böyle olur felsefe hocasının kopya yakalaması! Kaldım tabi o sene Felsefe 101'den...

Bunun da etkisiyle aynı dersi ikinci defa alınca, Recep Hoca'yla da diyaloğum iyi olduğu için, dersler de daha keyifli geçmeye başladı, iyice zevk alır hale geldim...

Sonra, parçası olduğum bir toplulukta, 'yaşamın ustaları' diyebileceğim insanlar, hiç öyle beylik laflar etmeden de felsefe konuşulabileceğini gösterdiler sağ olsunlar!

Anadolu Üniversitesi'nin İkinci Üniversite Programı'ndan haberdar oldum, baktım felsefe bölümü de var, kaydımı yaptırdım. Fakat, benim aradığım şey, Felsefe mezunu olmak değil, Felsefe konuşabiliyor olmakmış. Ölümü anlamaya çalışmak, varlığı bilmeye çalışmak, dinler felsefesi tartışmak, parayı, ekonomiyi, evliliği, dostluğu, mutluluk veya mutsuzluğu felsefeyle yorumlamaktan keyif aldığımı öğrendim. Beceremedim Açıköğretim işini uzun lafın kısası!

Ama Felsefe kitapları okumaya, okudukça cahilleşmeye, cahilleştikçe daha çok okumaya başladım. Youtube'dan videolar izliyorum, kısa yazılar bulup, okuyup,anlamaya çalışıyorum. Kendimi eğliyorum işte bir şekilde... Youtube'da 'Ne Diyoruz, Ne Anlıyoruz' diye bir programa denk geldim. Vaktinde TRT Okul kanalı için yapılmış ve tabii ki yayından kaldırılmış bu programın neredeyse tüm bölümleri var... Hastası oldum! Bir şekilde programın yapımcılarından Prof.Dr.Cengiz Güleç Hoca'yla tanıştım. Aradan 15-20 gün geçti, olağanüstü bir tesadüf sonrası bu sefer de Prof.Dr. Ahmet İnam Hoca'yla tanıştım. Bu tesadüfler, öyle şeylere hiç inanmasam da 'bu bir mesaj' hissi yaşatmaya, hevesimi artırmaya başladı. Roman okumayı bıraktım. Sokrates'in Savunması kitabını başucu kitabım yaptım. Sonra Prof.Dr. Kaan Ökten'i tanıdım mesela... Ölüm'ü dinledim Kaan Ağabey'den... Olamaz böyle bir şey! Ramakta Ölüm diye bir sunumunu dinledim. 'İnsan müstakbel bir varlıktır' diye bir söz duydum... Hani bazen karşımızdaki bir söz söyler ve devam eder, ama o andan sonra sizin için bir şeyler artık değişmeye başlar ya... 'İnsan müstakbel varlıktır!
Müstakbel bir ölü olduğumu farkettim bir cümleyle! 'Ölümün zamansızlığı' kavramını anlatırken, verdiği bir örnekle cephede savaşan bir askerin ölmesinin hiç de zamansız olmadığını fark ettirdi mesela... Sonra Agora Kitaplığı 'ndan çıkan Ölüm Kitabı'nı okudum... Bu kitabı okumadan önce Karşıyaka mezarlığından kaldırdığımız cenazelerde hissettiğim şeylerle, kitabı okuduktan sonraki hislerimi kıyasladım kafamda... Başka bir şeymiş meğer bu ölüm.

Gerçekten, nerede, nasıl başladı bilmiyorum Felsefe'ye olan ilgim... Fakat gerçekten ruhuma iyi geldiğini düşünüyorum. Cengiz Güleç hocanın bir sunumunun başlığı 'Felsefe ruha şifa olabilir mi?'ydi... Bu sorunun cevabı kesinlikle 'Evet' bana göre... Ruhu bu kadar etraflıca besleyecek, tamir edecek, diri tutacak ikinci bir şey daha olduğunu sanmıyorum.

Fakat Felsefe insanı yalnızlaştırıyor. Felsefe'ye ilginiz arttıkça, felsefeyi öğrenmeye çalıştıkça, olayları yorumlama şekliniz de yadırganıyor. 'Anormal' düşüncelerinizi, 'cins' yorumlarınızı, 'değişik' cümlelerinizi duyan çok yakın çevreniz bile 'acayip acayip konuşuyosun yine' diyecektir muhakkak... Bu, Felsefe öğrenmenin verdiği ukalalıktan değil, (ki zaten Felsefe öğrenmek neden ukalalık olsun) rutin düşünce sisteminin dışına çıkabilmeye başlamanızdan kaynaklanıyor esasen, fakat bir şekilde 'anlaşılma' sorunu ortaya çıkıyor. Hazırlıklı olun!

Zihninizi özgürleştirmek, her gün türlü türlü sebeplerle zedelenen ruhunuzu şifalandırmak istiyorsanız, Felsefe'nin size de iyi geleceğine inanıyorum...

Beni Felsefe'yle tanıştıranlara, Felsefe öğretmeye çalışanlara, kısıtlı bile sayılmayacak kadar az Felsefe bilgimle beni hoş gören ustalarıma çok teşekkür ediyorum!.. 


Müthiş bir Hang Drum set'i eşliğinde yazdım bu yazımı.. Teşekkür ediyorum paylaşım için :) 
Meraklıları buyursunlar

Ne Diyoruz, Ne Anlıyoruz programının linkini yukarıda da verdim ama, gözden kaçar belki diye buraya da tekrar bırakıyorum. Belki ilginizi çeker.




2 yorum:

  1. Farklı düşünüyor olmak hatayı kendimde aramama sebep oldu herzaman ve bu da hep farklı düşünmeme.. Eline sağlık hocam keyifle takip ediyorum.

    YanıtlaSil

Diyaliz, Organ Nakli, Hayatımızın son hali...

2008 yılında, üniversiteyi bitirdikten çok kısa bir süre sonra tanıştım Sezi’yle. Gerçek bir tanışma değildi esasen… Şu an ‘su içtim, nefes ...