1 Mayıs 2020 Cuma

UMUT, Daima!


Geçen gün, son yazdığım Felsefe konulu yazımla ilgili, kanser tedavisi gören, emekli felsefe öğretmeni, çok sevdiğim bir yakınımla telefonda konuşurken, hem kendi sağlığıyla hem de bu Corona illetiyle ilgili 'ben çok umutluyum' dedi. Ben de son dönemde sürekli tekrarladığım 'nefes varsa, umut hep var' sözünü söyledim kendisine. 'Berkay'cığım, umut, yoksunluğunu çektiğin şeyin giderilmesi talebi aslında' diye cevapladı beni. Sözlükte ne yazıyor umut kelimesinin karşılığında bilmiyorum ama, bu kadar net tarif edildiğini sanmıyorum... Yoksul; cebinde para olacağını umuyor, hastalar; sağlığın umudunu taşıyor, tutuklular; özgürlüğün, yalnızlar; birlikteliğin umuduyla yaşıyorlar... Şu içinden geçtiğimiz, tecrübesizi olduğumuz karantina döneminin biteceği umuduyla 'biraz daha sabır' diyoruz hepimiz. Çok bunalıyoruz, çok sıkılıyoruz ama biteceğini ve eski 'normal'imize döneceğimizi umut ediyoruz hepimiz. 

Muhakkak ki, hepimizin umutları aynı anda gerçek olamaz. Zira, benim hayalini kurduğum şeylerin gerçekleşmesi, bir çok insanın dünyasının başına yıkılması demek. En azından ülke nüfusunun %50'si uzun süre yas tutmak zorunda kalır benim umudum gerçekleşirse. Onlar da, benim için kabus sayılabilecek bir şeylerin umuduyla yaşıyorlar... 

Sanırım, yaşam dediğimiz şey de bu şekilde zor ama anlamlı bir hal alıyor. Herkesin talebinin aynı anda karşılandığı bir dünyada yaşanabilecek kaosu Bruce Allmighty (Aman Tanrım) filminde trajikomik bir şekilde görmüştük. Tüm kullarının talebine 'kabul' diyen Tanrı rolündeki Jim Carrey, ertesi gün büyük ikramiyeyi kazanan milyonlarca insanın çıkardığı kavgaları görünce, çözümünün işe yaramadığını fark ediyordu. 


* * *

Oturduğun yerden bir şeylerin olmasının hayalini kurmak nafile bir çaba elbette. Üzerine düşeni hakkıyla yapacaksın evvela! Ailendeki, çevrendeki, işindeki görevlerini gücün elverdiğince, adına leke sürdürmeyecek şekilde yapacaksın... Hem sen, hem hayatı paylaştığın insanlar daha mutlu olabilsinler diye çabalayacaksın. İlla ki şikayetlerin vardır hayatta. Bu şikayetlerini azaltabilmek uğruna elini taşın altına koyacaksın, terleyeceksin, emek vereceksin!

Yine de bu şekilde çabalamak da sonuç vermiyor bazen... Birisi çıkıyor, hayallerini bir çırpıda yıkı veriyor. Geleceğe dair planlarınla, iç huzurunla oynuyor! Sanırım Nietzsche'nin söylediği 'umut etmek, eziyetin süresini artırır' sözü bu temele dayanıyor. Çalışıp çabalıyorsun, emek veriyorsun, hayaller kuruyorsun. Sonra, birisi çıkıp 'senin hayallerin de, çaban da beni ilgilendirmiyor' dercesine, her şeyi çöpe atıyor. Paramparça olan hayallerinle, sarf ettiğin tüm emeklerinle, maddi - manevi yıpranmalarınla baş başa kalıyorsun... Seni teselli etmeye çalışanlar oluyor, 'vardır bunda da bir hayır' diyorlar, 'ben zaten istemiyordum da, sana söyleyemiyordum' diyorlar, 'boş ver, daha iyisi olacağı için olmamıştır, sıkma canını' diyorlar tertemiz duyguları ve iyi niyetleriyle elbette ama, o andan itibaren söylenen her şey laf-ı güzaf!

Tek bir gerçek var! Hayat devam ediyor... Yarın, yeni hayaller kurmaya başlamak, bu hayallerinin de yıkılabileceğini bilerek yaşamına devam etmek zorundasın. Takılıp kalamaz, hayatı o an'da tutamazsın. 

Burada, yaşam koçu(!?) gibi ahkam kesecek, akıl verecek, 'hayatınızı böyle yaşayın' diye ustalık taslayacak halim yok elbette. 23 Nisan'ın 100.Yılını kutlayamadık bu sene, 1 Mayıs'ta meydanlara çıkılamadı... Ama, umutla önümüzdeki seneyi beklemek zorundayız! Seneye bu senenin acısını çıkarırcasına daha coşkulu şekilde marşlar söyleyebilelim 23 Nisan'da, 1 Mayıs'ta tüm meydanlarda kol kola, korkusuzca halay çekelim! Evimizde daha mutlu, arkadaşlarımızla daha keyifli,işimizde başarılı, yaşamımızda daha sağlıklı olalım! Varsın yine birileri yıksın hayallerimizi, yine tökezleyelim ve hatta yedinci kez yere düştüysek sekizinci kez ayağa kalkalım
''Fall down seven, Stand up eight''


Nefes varsa umut hep var! UMUT, Daima!


Şimdilik yağmurlu ve kasvetli bir havada, çalışma odamda, kucağımda kedilerimden birisiyle,kahve içerken de fena gitmedi ama umuyorum ki, en kısa zamanda bir uzun yol sonunda, dostlarımla beraber oturduğum bir sofrada, deniz kenarında, zeytinyağlı mezeleri götürdükten sonra, rakımdan büyük bir yudum alırken dinleyebilirim buzukiyi.
Meraklıları için, buyursunlar






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Diyaliz, Organ Nakli, Hayatımızın son hali...

2008 yılında, üniversiteyi bitirdikten çok kısa bir süre sonra tanıştım Sezi’yle. Gerçek bir tanışma değildi esasen… Şu an ‘su içtim, nefes ...