18 Mayıs 2020 Pazartesi

Konu tartışmaya kapalı!



Edindiğim alışkanlıkları sürdürebilmek, onları kaybetmeden devamlılığını sağlayabilmek benim için çok önemli. Burada kastettiğim devamlılık, ekonomik seviyeye dayanan bazı alışkanlıkları da kapsıyor elbette ama, esas söylemek istediğim bunlar değil. Belirli rutinler ve ritüellerle yaşamak bana müthiş bir kolaylık sağlıyor. Kimine göre bu yaşam tarzı, sıkıcı bir tekdüzelik demek, ama benim için yaşamı kolaylaştıran bir konfor alanı yaratmak anlamına geliyor.

Siyasi olarak kendimi hiçbir zaman statükocu görmedim. Özellikle son dönemde, gelişmeye, yeniliğe kendimi çok daha açık hissetmekle birlikte, belirli rutinleri yaşayabildiğim konfor alanlarımın dışına çıkmamakta ısrar ediyorum. Muhtemelen, özellikle hayatımı paylaştığım yakın çevrem için pek keyifli değil bu ‘sabit fikir’ durumu.

Aslında olayın temelinde kontrol manyaklığı denen hikaye yatıyor. Rutinin dışına çıkınca kontrolü kaybetme korkusu ciddi anlamda huzursuzluk yaratmaya başlıyor. Onun için, mesela tatile gittiğimde ilk gün bir restorana gittiysem, ikinci gün de oraya gitmek beni daha rahat ettiriyor. ‘‘Dün gittik, Hilmi’de kuzugöbeği mantarını yedik, tadı da müthişti, şimdi gidip başka yerde macera aramaya gerek yok, gidelim işte bugün de Hilmi’ye’’ diyen bir adamım ben. Hilmi’nin yanında on tane daha restoran var Fethiye Balık Pazarı’nda… Ama yok! ‘‘Dün yedik, beğendik, garsonuyla da sohbetimiz iyiydi, telefon numarasını da aldım zaten Erkan Abi'nin, onu ararım şimdi rezervasyonumuzu yapar’’ kafasından çıkmak zorluyor beni. Ödeyeceğim hesap belli, yiyeceğim yemekler belli. Sıfır risk! Mis!

* * * 

Bir de işin Ritüel boyutu var. Bazı şeyleri belirli ritüellerle yapmaktan da müthiş keyif alıyorum. Onun için, üyesi olmaktan gurur duyduğum topluluğun çok geçmişten gelen ritüelleri olması beni çok iyi hissettiriyor. Hele ki, o ritüelleri yorumlama şeklimiz, başkasının anlam veremeyeceği, hatta komik bulacağı şeyleri çok önemseyen koca koca adamların işi gücü bırakıp, ritüel ezberlediğini görmek çok mutlu ediyor beni.

Hayatın birçok alanında kendimize ritüeller/rutinler oluşturuyoruz. Spor salonunda eğer hepsi boşsa, hangi duşu kullanacağınız belli değil mi mesela? Ya da, evinizin önünde numaralarla belirlenmemiş bir otopark varsa, her yer müsaitken arabanızı nereye koyacağınızı tüm apartman biliyorsa, bu artık sizin için sıradan bir ritüel değil mi? ‘’Ahmet Bey gelir, arabasını şuraya koyar, bagajdan sırt çantasını alır, anahtarını sallaya sallaya yürür’’ diyen komşunuz, size hayran olduğu için değil, siz her gün o işleri aynı sırayla yaptığınız için bu kadar hakim değil mi size? Hatta basit bir yemeği bile kendinize has ritüellerinizle yemiyor musunuz? Başkasına ne kadar tuhaf gelirse gelsin, sizin için ''o yemek böyle yenir, ve konu tartışmaya kapalıdır!''

Galiba, herkesin asıl takıldığı nokta, konunun tartışmaya kapalı olması… Aslında, herkes kendi rutinini, ritüelini diğeri de benimsesin istiyor. Cin’i sodayla içen damak tadından bihaber bir kardeşim, beni cini, tonikle içtiğim için eleştiriyor. ‘‘Cin, tonikle içilir kardeşim, konu tartışmaya kapalı diyorum’’, ama inatla her seferinde ‘‘sodayla iç abi şunu’ diyor adam!

Kendi konfor alanlarımızı korumaya çalıştıkça, başkalarının konfor alanlarını bozduğumuz kabullenilmesi oldukça zor bir gerçek belli ki! İstiyoruz ki, o anda orada kim varsa, aynı şeyden aynı şekilde keyif alabilsin. ‘‘Herkes o filmi en az benim kadar beğensin, o kötü müziği kimse dinlemesin, benim nefret ettiğim o siyasi figürden herkes nefret etsin’’ talebi var temelde.

Özellikle sosyal medyada gelişen linç kültürüyle birlikte, o kadar bayılıyoruz ki herkesin bizim gibi düşünmesi fikrine, es kaza karşı cephenin fikrini savunan birini görünce ‘‘sen de yalan çıktın be!’’ diye linç etmeye başlıyoruz.

Başta bu yazının yazarı olarak ben, sonra hepimiz karşı tarafın da konfor alanını korumak istediği gerçeğini kabullenmek zorundayız istemesek de. Fakat, yine de unutulmaması gerken bazı şeyler var ki; gerçek tatil Didim Yeşilkent’te yapılır, lezzetli cin tonikle içilir, mantı sarımsaklı yoğurtla yenmez, ve Ankara müthiş, İzmir  ‘overrated’ bir şehirdir. Bu konular da tartışmaya kapalıdır!

3 yorum:

  1. Yeşilkent candır gerisi heyecandır :))

    YanıtlaSil
  2. Cin konusunda hemfikirim. Gercekten güzel yazı, özeleştirini sevdim ve laykladım ama manti sarimsakli yogurtla yenir, Istanbul candir,Ankara'yı Ankaralilar olarak fazla gereksiz savunuryosunuz, tatil konusunda bi netligim yok ama benim için de Ege'de yapılır, arz ederim ��

    YanıtlaSil

Diyaliz, Organ Nakli, Hayatımızın son hali...

2008 yılında, üniversiteyi bitirdikten çok kısa bir süre sonra tanıştım Sezi’yle. Gerçek bir tanışma değildi esasen… Şu an ‘su içtim, nefes ...