8 Mayıs 2020 Cuma

Ölümün Ötesine


Epey zaman önceydi. Babamın çok sevdiği bir arkadaşının ani vefatının haberini aldık. Aradan bir, belki iki gün geçti, bu sefer çok yakın bir aile dostumuzun vefat haberi geldi. O cenazenin akşamında, bu sefer de yazlıktan bir komşumuzun vefatını öğrenmiştik. Hangisine üzüleceğimizi şaşırmışken, ağabeyime ''yahu ne çok öldü bu ara insanlar'' dedim. Bana, hayatım boyunca unutamadığım bir cümle söyledi: ''Birileri hep ölüyordu zaten de, sen artık büyüyorsun, haberdar oluyorsun...''

Cenazelere katılmak için büyümek mi gerekiyor, yoksa cenazeler mi büyütüyor insanı bilmiyorum halen ama, muhtemeldir ki; yaşım biraz daha ilerledikçe ve cenazelerde davetli değil de ev sahibi olmaya başladıkça ölümün doğallığını kabullenebilir oldum. Biliyorum ki, ölüm var, ve hemen şurada! Doğumun neşesinden, ölümün kederine her şeyin normal ve doğal olduğunu biliyorum artık... 

Ölümden sonra, olan kalana oluyor aslında. Gidenin zaten bir şeyden haberi yok ki. Bilinemezin ve öğrenilemezin içerisinde artık giden. Ama korkuyor bilinmezden. Hamlet diyor ya ''Olmak Ya Da Olmamak...'' diye başlayan tiradında;

''...Ölümden sonraki bir şeyden korkmasa 
O kimsenin gidip de dönmediği bilinmez dünya
 Ürkütmese yüreğini...''
* * * 

İnançlı insanların bir beklentisi var elbette; bal akan nehirlerin hayaliyle yaşıyor onlar. Ama, benim gibi; bir dinin müridi değilsen, öyle bir hayalin veya beklentin olmuyor. Yaşam dediğin şeyin sadece buradan ibaret olduğunu düşünüyor, buna inanıyorsun. O zaman burayı anlamlı, keyifli kılmak lazım. ''An'ı yaşa, Carpe Diem!'' diyecek halim yok 2020 yılında! Sadece bu tarafı anlamlandırmak çok kıymetli geliyor bana. Her gün bir öncekinden daha güzel olsun diye hayal kurmak, bunun için çabalamak... Her şey iyi giderken işlerin boka sarması, sonra yeniden başlamak gerekliliği bir şekilde diri tutuyor beni. Dün dünde kaldı fakat yeni gün geliyor işte! Evet siyasetimiz leş gibi, ekonomimiz siyasetimizden de fena.. Evet hayat zor! Kabul! E peki, neden bu Corona günlerinde geçmiş günlerimizi hatırlayıp iç çekiyoruz? Bundan 2 ay önce, Norveç'te mi yaşıyorduk? Yine leş bir siyaset, berbat bir ekonomi içindeydik, ve bugün o günleri özlüyorsak, neden yarının özlediğim o günlerden daha güzel olması için hevesli olmayalım ki? Maksimum ne olur? Berbat bir gün geçirir, akşam da kıçımızı devirir, becerebilirsek uyuruz. Sonra, yeniden başlamak için uyanacağız ne de olsa... Öyle güzel olsun ki yarın, ondan sonraki günümüzü, en az yarın kadar güzel yaşamaya çalışalım...

Böyle yaşadıkça da, hayat daha anlamlı olmaya başlıyor sanırım. 36 yaşında olan birisi olarak, hayatın sırrına erdiğimi iddia etmiyorum tabii ki, fakat; ölüm gibi bilinmez bir gerçeğe her saniye daha da yaklaşırken, buradaki hayatımı daha mutlu, anlamlı, ahlaklı ve doğru yaşamam gerektiğine inanıyorum. Başta kendime, sonra da etrafımdakilere faydalı olabiliyorsam, alnımın terine leke sürdürmüyorsam, böyle yaşamanın nesi kötü? Böyle yaşadıktan sonra da, ölmekten korkmak niye?

* * *

Ölüm anını düşünün... Evet, gün geliyor ve et kemikten ayrılıyor! Ama günün sonunda, giden sadece beden oluyor! Siz sevdiklerinizin zihninde, belki bir rakı sofrasındaki kahkahalı anılarda, belki dostlarınızın çocuklarının hatıralarında yaşamaya devam ediyorsunuz. Beden toprağın altında, ruh ölümün ötesinde... Belki de arkanızdan birileri kol kola girip bir birlerine fısıldıyor''Hiç bir şey ölmez, her şey yaşar!''

''Güzelim Dünya Elveda, Ve Merhaba Kainat'' yazan bir Mezar Taşı. Vala Nureddin ve Müzehher Vanu'nun kabirlerinin başında duruyormuş. (Okan Kardeşime teşekkür ederim.)

Bazı Musevilerin bir cenaze kültürü olduğunu duymuştum. Cenaze işleri bittikten sonra vefat eden kişinin evinde toplanıp, onun sevdiği yemekleri yiyip, herkes anılarını anlatıyor... Çok isterim dini bir ritüele bağlı kalınmasa, böyle yollasalar beni.. Sofra kurulsa, isteyen ağlaya ağlaya, isteyen kahkaha ata ata beni anlatsa... Arkada da, beni ağlatan şu şarkılar, şiirler çalsa... Meraklısı için; buyursunlar




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Diyaliz, Organ Nakli, Hayatımızın son hali...

2008 yılında, üniversiteyi bitirdikten çok kısa bir süre sonra tanıştım Sezi’yle. Gerçek bir tanışma değildi esasen… Şu an ‘su içtim, nefes ...